26 Temmuz 2007 Perşembe

25 Temmuz 2007 Çarşamba

24 Temmuz 2007 Salı

Das Kapital...



Air

Bu akşam Kuruçeşme arenada sakin ve tedirgin bir konser var.."70'lerin synthesizer sound'unu; new wave, Fransız stili aşk klişeleri ve film müziklerinden aldıkları ilham ile güncel müzik akımlarına uyarlayan AIR, saf pop ile deneyselliği buluşturduğu müziğiyle Pink Floyd'un günümüzdeki en büyük mirasçısı olarak görülüyor." Ben ordayım hepiniz beklerim...

23 Temmuz 2007 Pazartesi

postmodern sofra

ben olsam bi imambayıldı yapardım,hafif pilav yanına..ardından şöyle güzel bi kereviz..adamlar müzik yapmış..

güncel

1.ruhsatımı da kaybettim kimbilir hangi şuursuz anımda,neyse hükümsüzdür! sıra komple kendimi kaybedebilmekte,onu da başarırsam sanırım hero olucam.
2.zirdeliyi seviyorum
3.45 yasinda bir hatun elinde oy pusulası ve zarfla, simdi hangisini hangisine sokucam dedi?Allahım!

22 Temmuz 2007 Pazar

21 Temmuz 2007 Cumartesi

Oylar İstanbula!

CNN International Kendi web sitesinde 2012 Olimpiyatları ile ilgili bir anket yayınlamış.. Ve görünen o ki istanbul bu ankette rakiplerine oranla oldukça farklı bir şekilde lider.En yakın rakibimiz ise Moskova. Ben oyladığım esnada mevcut durum şöyle idi;

Havana 3% 7367 votes

Istanbul 50% 141829 votes

Leipzig 1% 1776 votes

London 4% 10207 votes

Madrid 1% 2096 votes

Moscow 31% 88495 votes

New York 5% 15171 votes

Paris 1% 3056 votes

lütfen siz de aşağıdaki linke tıklayarak oy kullanınız.

http://www.cnn.com/2004/SPORT/01/16/olympic.bids/

Bir nedeni yok,yalnızca öptüm...


Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve "hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi" dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını hangi duyguların insanı hayata kazandığını basite indirgenmiş hüzünlerin,geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım.
Evet, bilmiyordum.
Bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. Sevişirken sözlük kullanıyordum hala. Ama seni seviyordum. Ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. Sana yaklaşamıyordum. Yasaklanmıştın adeta. Çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, fark etmiyordu hiçbir şey. Küçük bir ateş. Küçücük bir ateştin sen. Sönmekten ürken bir ateş Bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş.Aşkın mecali kalmamıştı Sessizce sokuldum yanına. Acıyla irkildin. Gülümsedim. Gülümsememe anlam veremedin elbette. Kimdi bu? Ne istiyordu? Tanımadığın biri. Hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. Fuzuli bir beden, karşındaki. Usulca uzandım, bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. Uzayın adını ben koymadım. Uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. Rahatlatır beni o. Bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. Yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. Romantizme uyum sağlamak için de değil. Öyle. İşin gerçeği budur. Yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. Bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. Lekesiz bir yalnızlık. Lekelenmeye müsait bir yalnızlık. Tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. Pişmansın. Pişmansın kapıp koy veremediğin için sanki. Elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. "Neyim ben?" Diye haykıracaksın. Olmuyor tabii. Olmuyor. Sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. Beni anlayacağın günler gelecek. Beni de göreceksin. Benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. Korkma lütfen, bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. Bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. Kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. Çay pişiririz. Çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. Sonra da sen anlatırsın: sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları sevdiğin canlıları, sevdiğin... Hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. Ben sıkılmam. Ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. Seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. Bir insan, bir insanı sıkamaz. Bir insan canı isterse sıkılır. Hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. Hacimler açarsın bana,çağlayarak gelirim. Endişelenmen gereksiz, bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Olması gerektiği kadar fedakâr biriyim aslında,daha fazlasını umma açıkçası. Endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. Başkalaşmaya çalışıyorum. Göz ardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. Değişmek, hiç de zor değil. Yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. Anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. Evet, tıpkı bu. Sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. Birlikte dans edebilmek gibi. Sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. Arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. Bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. Ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. Ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi. Doğal. Ve ciddi. Ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. Bu gücü yan yanayken yaratabilme yeteneği. Ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. Masallarla geliyorum. Efsanelerle geliyorum. Herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. Art niyetsizim. İnan, bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Bazı sorulara cevap bulamadım kuşkusuz gerekli de değildi bu. Soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını; korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba?! Bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları; vakitlerde düştün aklıma. Aklıma yayıldın. Ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık,ortadaydım işte! Bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. Hayır! Melankoli diye adlandırma bu durumu!Ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. Her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. Kusura bakma, kafam biraz dağınık, bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
İnsan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. Kızmamalısın. Darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. Sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. Bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması,bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. Aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? Neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı.
Ilımlılık mı kurtaracak insanlığı?
Alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı?
Demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. Senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. Dünyanın en uzun gecesi 21 Aralık değil, beni terk ettiğin gecedir. Beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. Bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek?! Gerçekten kırıyorsun beni, bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. Sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. Düşüncelerimi zapt eden, kelimelerimi korkutan birinin. Yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. Onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. Onu arıyorum göğe her baktığımda,bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. Bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış,başkalarına aynı birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. Cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. Bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. Hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. İnsanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. Bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. Yapacak çok işimiz var. Dövüşecek çok düşmanımız var. Kucaklayacak çok arkadaşımız var. Bizim sebebimiz bu. Bizim fazlalığımız bu. Belki de iksirimiz. Kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. Yalan söylemiyorum bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş biraz fazlayı; aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “Rüzgâra dur, yağmura yağma, mevsime değiş;” demeyi.Doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. Bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. Hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. Kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. Çikolata bile kurtlanabilir. Dondurma erir. Çiçek solar. Galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! Birer hatıraya dönüşseler bile!
Kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? Sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da. Şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. Çünkü beni anlamadığını,anlamak için uğraşmadığını,hatta bunu önemsemediğini biliyorum. Aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. Hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! Hangimiz süratliydik,önemi kalmadı. Hangimiz daha özveriliydik,bunun da.. Umarım mutlu olursun. Bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. Hiç kimse aldatmadı ötekini,yalnızca böyleydik işte! Yüzüme öyle bakma nefretle, bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça,rahatlayacağını her şeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. Kim bilir, doğrudur belki de! Adımın yaşamadığı,adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten?
Romantizmin tehlikesi büyük!
Romantizmin tehlikesi büyük!
Romantizmin esrarı büyüleyici!Romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı! Ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim,maceramız uzundu çünkü. Maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması donanımımızla ilişkiliydi. Yani, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. O da o kadar mükemmeldi. Özveri denebilir buna. Evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. İnsan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. Bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. Sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla,kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim..
En çok da ellerim üşüyor!Sakın ha üstüne alınma, bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Ben seni kırmak için yaratılmadım. Uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı,tanınmaz ve suç yüklüydüm?! Belki,seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama her şey mi benim aleyhte var oluşumla açıklanabilir?! Beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? Seni kaybettim. Bunu biliyorum. Seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. Ortadaydı bedel ve kefalet ortadaydı. Senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü?! Sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu?Kuşkusuz! Hala da saygıyla ağlıyorum.Büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi, bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Elbette kızıyorsun bana,belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun.Tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimelerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. İnadıma öfkeleniyorsun. Seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun.
Bu da aşk işte!
Bu da entrika!
Bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaverelerle kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi!
Peki anahtar nerede sevgilim?! Peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri?! Dur, dur, bağırma, bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Bunlar da geçecek şüphesiz. Seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. Bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki..
Yaralandım!
Bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. Çığırından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. Bir gerçek aramıyorum felakete. Bir bahane göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. Ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. Ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. Eğer hissediyorsan, bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. Ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. Şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. O rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları,az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını,yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim.
Dokunamadım sana. Parmak uçlarım neşterdi çünkü. Kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken, bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.


(Eğer sonuna kadar okuduysanız zaten söylenecek bir şey yok, zihniniz-kalbiniz-gözyaşlarınız beraber çalışıyordur..Eğer sıkılıp yarım yamalak buraya geldiyseniz çok güzel şeyler kaybettiniz..Ama n'aparsınız? Sonuna kadar sadece aşık olanlar okuyabilir.)

20 Temmuz 2007 Cuma

pabuçumun seçimi

Heryerdeler arkadaş..hay bi şu seçim bitse de ( bak şimdi bi de ağzımı bozacam ) şu kulağımın dibinde böğür böğür sesler çıkaran zımbırtılardan,manasız vaatlerden ve geçen gün gözüme kaçan bayrak kirliliğinden bir kurtulsam ya..100 trilyon ve benzeri yardımlar alıp da memlekette bu kadar problem varken para çözümlü bunu tamamen seçim propogandasına harcayan tüm siyasi oluşumlara da lanet olsun!!

75 simple pleasures to brigthten your day

  1. Berries … mmmm.
  2. Walking barefoot in grass.
  3. Listening to good music in the car.
  4. Taking a long, relaxing shower.
  5. Coffee.
  6. A good novel.
  7. Popcorn and an old movie on DVD.
  8. The smell of fresh-cut grass.
  9. Watching the sunrise.
  10. Walking on the beach.
  11. A gentle morning run.
  12. Yoga or stretching or meditation.
  13. Snuggling in bed with your partner.
  14. Watching the sunset.
  15. Hugging your child tightly.
  16. Good wine.
  17. Dark chocolate.
  18. Dancing like you’re crazy.
  19. Telling jokes till your sides ache.
  20. A long conversation with a good friend.
  21. Root beer float.
  22. Kissing in the rain.
  23. Being lazy on a Sunday.
  24. Waking to a clean house.
  25. An uncluttered room.
  26. Banana split.
  27. Pillow fights.
  28. Fries and a chocolate milkshake.
  29. Singing in the shower, loudly.
  30. Dancing in the rain and stomping in puddles.
  31. Watching your child play.
  32. Fresh-baked chocolate chip cookies.
  33. Helping someone in need.
  34. Making someone smile.
  35. Homemade pie.
  36. A nature hike.
  37. Laying back and watching the stars.
  38. Making a sandcastle.
  39. Floating in the water.
  40. Taking an afternoon nap.
  41. Serving your spouse a surprise breakfast in bed.
  42. Watching your children on Christmas morning.
  43. Laying back and looking up at clouds.
  44. Watching the ocean.
  45. Getting a massage.
  46. Reese’s peanut butter cups.
  47. PB&J sandwich.
  48. Iced green tea.
  49. Playing footsie.
  50. Acting crazy in public.
  51. Seeing your savings account grow.
  52. Seeing your debt shrink.
  53. Taking a hot bath.
  54. Blowing bubbles.
  55. A gentle breeze.
  56. The feeling after a good workout.
  57. Checking something off your to-do list.
  58. Snuggling together under the covers on a stormy day.
  59. Coen brother movies.
  60. Watching your kids play soccer.
  61. Playing a good game of basketball.
  62. The smell of a new Moleskine notebook.
  63. Writing on good paper with a good pen.
  64. A clear desk.
  65. Fresh popped popcorn.
  66. A fresh snow.
  67. Swinging on a swing.
  68. Homemade strawberry shortcake.
  69. Watching animals in nature.
  70. An empty email inbox.
  71. Playing hooky.
  72. A very slow and sensual night with your partner.
  73. Staying up all night talking.
  74. Having a picnic.
  75. Swimming at night.
Gerçekten de gün içerisinde farketmediğimiz ve bizi içten mutlu eden o kadar çok şey var ki... Bu güzel anların tadını çıkarmak lazım değil mi ama :) .

p.s. Bu yazı şu siteden alıntıdır.

18 Temmuz 2007 Çarşamba

neko neko

ne sanatsal bir blog bu yaaa :)

editleyelim: efendim bir site buldum ben tabi kedilerle ilgili şuradan kedi atasözlerini, deyimlerini okuyabilirsiniz :P meoow

İNAT



yaşam ki,hayal kırıklıklarının bitmemiş bulmacası

yukarıdan aşağı tam beş,sağdan sola üç
Oysa tüm beklediğimiz beyaz kağıda ilk sözcük
Kupkuru toprağa düşen yek damla misali
Yağarken gürültüyle eksilmez mi her bulut?
O ki yıldırım,
Kamaşır ya göz ,kapanmaz tüm hiddetine inat,umarsız
Ve seyrederken gökyüzünü
her dilekte içimizden bir yıldız kayar
Ardında mora çalan melankolik bir kuyruk
Ne vakit bir kadının gözünden baktıysak geleceğe
kapandı güneş ilk sokakta
yanlı bir yol tarifi elinde
al karanlığını, mora razıyım.
Ah bir de yetse yetinmek
Mıhlı olmasa o pırıltı ciğerlerimizin dibine
Gel gör ki yer altında ışık saçar her maden
hep güneşe baktık biz saf saf
bu yüzden mi siyah lekeler kalbimde
kapkara renkler
bu sefer aşağıdan yukarı
algıda mana ne mümkün
ve bu saatten sonra sezgi de öngörü
bir tarafından bakıyorsunuz bu uçurumun
bir tarafında gözlerini kapamış yokluğunuz
dipte denizi arayan bir dere yatağıyım
ne anlamak mümkün beni
ne de öngörmek akıbetimi
deniz bulacak sanki benden mertini
uçurum benden gözüpek uçanını
ve sen benden umutlusunu
ta ki bir avuç kumla dipten
bir elim suyun üzerinde
diğeri yüreğimin
geri kalan bedenim...varlığımla...



Bold yazılar "f"'e,italikler "yako"'ya aittir.

17 Temmuz 2007 Salı

Tiny Evolution .. Deneme ..

Uzak ama yakın,yazılı ama görüntüsüz arkadaştan bir alıntı deneme yazısı..

Günlerden Pazar, yine kasvetli bir gün nedense hiç sevmiyorum bu pazarları, yalnızlığım her defasında daha ağır geliyor bana. Biraz çıkıp hava alıyım diyorum her Pazar olduğu gibi. Yürürken yolda pencerenin önünde içeri girmeye çalışan cins bir kedi minik camı tırmalıyor. Diyorum o da benim gibi yalnız alıp götürsem mi eve sonra sahibi görüp içeri alıyor. Yine yoluma devam ediyorum. Yaşlı bir adam çekiyor dikkatimi gözlerinde yılların yorgunluğu, elleri titrek. Banka oturup onu izliyorum saatlerce yere düşen ekmek kırıntılarını toplayıp kenara koyuyor üstüne basmasınlar diye. Saatlerce posta kutusuna bakıyor ve sonunda cebinden çıkardığı mektubu koyuyor içine ve arkasına bakmadan koşup gidiyor. Merak ediyorum ama bir yandan da ayıp olur diye bakmak istemiyorum. Yine evimin
Yolunu tutuyorum. Geldiğimde bitkin bir şekilde kanepeye uzanıyorum. Birden sıçrayarak kalkıyorum rüyamda o adam bana gel bana yardım et diyor. Umursamadan tekrar yatıp uyuyorum. Her zamanki gibi 1 haftanın daha sonuna geliyorum. Ve yine o lanet olası Pazar ve ben sokaklarda evet yine o adam yine gözlerinde aynı yorgunluk elleri titrek. Mektubunu aynı posta kutusuna bırakıyor ve arkasına bakmadan koşup gidiyor. Bu sefer dayanamayıp gidiyorum. Posta kutusunu açıyorum bir sürü mektup hiç okunmamış. Heyecanla açıyorum bakıyorum hepsine tek tek. Bu adam yalnız bir aşık diyorum kendi kendime ne güzel şeyler yazmış ama hiç okunmamış merak ediyorum ve posta kutusunda yazılı olan numaraya çıkıyorum. Kapı aralık bomboş yıkık dökük yıllardır el sürülmemiş bir ev.her tarafta kurumuş güller gözlerim doluyor dizlerimin üzerine çöküyorum bunlar benim benim sana aldığım güllerim diye haykırıyorum. Bir resim çekiyor dikkatimi koşarak bakıyorum iki genç sarmaş dolaş nasılda gülüyor gözleri nasıl sevgi dolu bakıyorlar birbirlerine. Aynaya bakıyorum gözlerimde yılların yorgunluğu ellerim titrek o benim ben o yaşlı adam benim diyorum. Akmaktan yorulmuş gözyaşlarımla ilk teninin tenime deydiği ilk elini tuttuğum odamıza gidiyorum yine ilk zamanki heyecan kalbim yerinden çıkacakmış gibi. Kendime bile itraf edemediklerimi ediyorum bu gece yanına geliyorum. Uzanıyorum sarılıp uyuduğumuz sevişmekten sırılsıklam olduğumuz yatağımıza gözlerimi kapatıyorum hiç açmamak üzere…

...sivrisinek saz..

Yaşar Usta..!!


Ders alması gerekenlere...

16 Temmuz 2007 Pazartesi

terazilastik summer activity

1,2,3,4...




Haftabaşı itibariyle bir iki maruzatımı ve izlenimimi dile getirmek istiyorum:
1.Bilgecim Dogum gunun tekrar kutlu mutlu olsun,organizasyon gayet başarılıydı bence,ilham vericiydi,her ne kadar polisler geldiğinde 2 litre birama rağmen ben ve camelius u çağırıp şunlarla konuşun desende:) o da eğlenceliydi...hoş 50 kişiden muhtemelen 10 kişi tanıyordum ama 1-0 olsun bizim olsun..ayrıca devamı gelsin:)
2.kendi çöplüğümde söyledim burda da altını çizerek söyleyim pazartesiden nefret ediyorum! ( ahanda çizdim )
3. Ben bu işin böyle olduğunu dün öğrendim,yav bu mimar dediğin zatlar paraya para demiyorlar ( babam nişanlılıkla kaırışık ev tadilatı masraflarından bahis geçirdi ordan biliyorum ) yani layık mıdır değil midir bilemem..hoş bu memlekette kimler neler kazanıyor.Maşallah diyorum.Ayrıca sözüm meclisten dışarı,alınmayınız:) ( kaldı ki benim hayatımda mimardan bol bişi yok )
4.Kendimce iyi bir animasyon izleyicisi olarak hem nacizane teknik hem de konusal mana da çocuklugumun efsanesi değişen robotların filminden gayet de hoşlanmadım.Ha elbette arşivdeki yerini alacaktır ama hele bir camelius giydirsin ben de eksik kalan yerlerini tamamlıcam az bi kısa vakitte.

reklamlar esnasında geçen bir diyalog:
y: sıkı gerilim ,ha?
c: standart gerilim abi,gençler teker teker ölüyo..
y:hıı
c:yani..

15 Temmuz 2007 Pazar

Süpermen!!!

Ya bu yabancı dizi manyaklığına sahip olanlarımızı bir yana koyarsak,zaman zaman ya niye bu kadar sürüklenir bir hale getirdik bu işi diye merak ediyorum.. Yok elimizde teknolojinin son imkanları olup.. Download şelalelerinden sıçrayan,komşuda pişer bize de düşer tadında birbirimizden arakladığımız sezon sezon dizi divx leri mi yaptı bunu yoksa hakkaten bu kadar işimiz gücümüz eğlencemiz çok yok kardeşim,e maddiyatta zorluyo bi noktadan sonra deyip,evimizde paşa paşa en ucuz aktivite olarak mı görüyoruz.. bilemem.Tabi ekle buna ne eklersen.. ama bütün bunları neden şimdi farkedip yazıyorum... anlatayım..

Süpermenin bıyığı yeni terlerkenki çağını anlatan dizimiz "smallville" de..şu anda cnbc de zannederim 4. sezonu yayınlanıyor ve süpermenimiz dünyaya neden geldiğini daha yeni anlıyo..ilk kez dünyayı kurtarıyo felan.. ilk başlarda diziyi izlerken böyle her bölümde dünyayı acı bir sondan kurtarıcak diye beklerdim..çünkü,her süpermen filminde böyle hadi canım dedirtecek şeyler yapardı.. Hani bi tanesinde koca gölü dondurup üfleyerekten yanan bir fabrikayı felan söndürmüştü.. zamanla bu beklentim kaybolmuş onu farkettim. Onun yerine sadece bir sonraki bölümde Lana yı öpecek mi diye merak eder olmuşum..ya da bu lex ne zaman lanaya yazıcak.. bu taşlar da ne olaki.. gibi gibi..! bu benim küçükken izlediğim Supermen değil yahu..

14 Temmuz 2007 Cumartesi

You know I am no good

En son 17 yaşında bu kadar saçmalamıştım
bu kadar midem bulanmıştım
o yüzden bu şarkıyı tüm sevenlerime armağan ediyorum
Amy Winehouse "you know ı am no good"

13 Temmuz 2007 Cuma

çığlık çığlığa mimi

Miyet hanımın, panik adlı yazısından esinlenerek yazıyorum bu yazıyı ben de...
En azından miyet hanım siz böcek gördünüz, yani sizin durumuz da kötü benimki sizinkinden kötü . : (
Ama ben Miray olarak kendim kaşındım, evimin buradaki ışıklardın orada böle bir üçgen adadık var, ben de karşıdan karşıya geçerken oradan geçmek zorundayım, şimdi genelde kuşlar kediler var orada ay ay ne güzel cikliyorlar hayat ne güzel diye geçerim oradan, ama geçen gün orada bir fare gördüm, bildiğimiz lağım faresi ( ayyh şimdi bile içim bir hoş oldu) "aaa fare ne şirin!?!" dememe kalmadan bana zıt yönde duran fare depar atarak birden üzerime gelmeye başladı, evet ben bu durumda ne mi yaptım, aaaiiy anneciim fareei ıyyy bööö diye bağıraraktan koşmaya başladım hop hop çığlık çığlığa arkama bile bakmadan, sonra münübüse bindim. Minibüste fare ne gezer ama bir kere korkmuş ben ayaklarımı yere koyamadım, tabiki tünedim o koltuğa gergin bir şekilde, günümün geri kalanında ise sağa sola baka baka korkaraktan yürüdüm.

Gelelim ikinci çığlığıma, akşam babası beni yemeğe çağırdı, eh gittim tabiki yedim mamayı sonra eve dönme yolumdayım, daha doğrusu apartmandan yeni çıktım, tam da kapının önünde çöp konteyneri ve kapağı açık, eh tabiki yurdum kedileri dalar içine. Kedi mi benden korktu ben mi kediden bilemem ama o cici kedi, bir sıçradı ben de bir güzel çığlığı bastım korkudan. Kedicik de konteynerin içine kaçtı, böle korktuk ikimiz birbirimizden, çığlığımı duyan babadan "ne oldu tepkisi geldi, "ehu baba kedi korkuttu beni" diyebildim, ve bir yudum su içtim.

Bu aralar çok korkar oldum yahu ben, yok belki de üst üste geldi böle korktum.


Edit: leyla ben bu yazıyı kendi blog'uma yazacağıma buraya yazmışım eh link koyayım kendi siteme barım... : )

12 Temmuz 2007 Perşembe

a kiss


May I kiss you then? On this miserable paper? I might as well open the window and kiss the night air.

Kafka

11 Temmuz 2007 Çarşamba

10 Temmuz 2007 Salı

9 Temmuz 2007 Pazartesi

˙˙˙ʞool ı ʎɐʍ ǝɥʇ pǝƃuɐɥɔ ǝɟıl ʇnq
ɯɐ ı llıʇs ɯ,ı
ǝƃuɐɥɔ llıʍ ƃuıɥʇou
ǝɯ ʍouʞ oʇ ʎɹʇ puɐ
ǝɯoɔ
ǝuɐsuı ʎlpɐɯ
ǝuɐsuı sɐʍ ı ʇɐɥʇ ʍouʞ noʎ pıp
nɥnɥ


sizde böyle yazmak isterseniz, şu siteyi kullanabilirsiniz.

içkileriniz alıp gelin:) ve bilimum pozitif neyiniz varsa

oyunlar

Eh evde boş boş bir pazar günü çılgınca geçirildikten sonra sıkılan minikstar tabiki yazı yazar blog'a. Anime tavsiyemden sonra, siz değerli okuyuculara internet aleminde karşılaştığım eğlenceli oyunları tavsiye edeceğim... Benden gelen bu tavsiye oyunların tabiki kedili, yıldızlı, kurbağalı, şekerli, çikolatalı olacağını tahmin edersiniz heralde...
Napalım işte şeker gibi minikstar'dan şeker gibi oyunlar, ehu kendimi şımarttım da bugün. :)

Gelelim oyunlarımıza, efendim nekogames var, neko japonca kedi demek oluyor, ve nekogames'de kedi asmacadan tut kedi zıplatmaya kadar cici oyunlar var. Buradan ulaşabilirsiniz.

Zıplayan fasulye oyunu var, fasulyeler pırtlatılıyor bu oyunda da, ehuehu... Benim favorim bandanalı olan.

Kurbağalarla nilüfer yakalamak isteyenler tıklayabilir.

Şeker gibi bir trenle çikolataları, vişneleri yakalayacam diyorsanız, çok eğleneceksiniz demektir.

Orisinal'i bilmiyorsanız hayatınızdan çok şey eksik demektir, sıkıntıdan yumurta zıplatabilir, kızdığınız/sinirlendiğiniz kişileri buzpateni yaparken kocaman kartopu bowlingiyle uçurabilir (test edildi onaylandı - çok rahatlıyor insan bunu oynarken), uykunuz geldiyse yıldızları yakalayabilir ve de beyaz kar tavşanı ile gökyüzüne zıplayabilirsiniz...

En eğlendiğim oyunu sona bıraktım, bütün günümü almıştı aslında sonra bir arkadaşıma yolladım kendisi yarım saatte yapıp bitirince kendimi çok garip hissettim, olsun ben mutlu mutlu oyun oynayarak geçirmiştim bir günümü, hem de yıldız buldum birsürü, siz de bulmak istersiniz değil mi o yıldızları....

p.s: bu oyunlar 3 yaşından büyük çocuklar içindir.

iyi eğlenceler herkese


8 Temmuz 2007 Pazar

mavi sonsuzlukta yaşayan cici yunuslar sizi seviyorum

"When people go into the water and swim with the dolphins and whales, they are never the same again. They can not go back to their old way of life. People remember that they are meant to have more. They realize life is intended to be lived more deeply, fully, passionately and joyously.
Living simply doesn't mean living without - it means living with a certain vibrational frequency that attracts everything that is vibrating in that same frequency. This is the message of the dolphins and whales - of all great masters - and it really works!"
Bu cici sözü okuduğum bir yazıdan yapıştırdım. Hihi... Bilmiyorum ama ben okyanuslarda çılgınlar gibi eğlenen yunusları düşündükçe mutlu oluyorum.
Eğer yazının tamamını okumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.
sevgi dolu yaşayın!

Death Note




Death Note, yeni bitmiş korku gizem ve dedektifçilik de içeren anime serisidir. Şimdi efendim baş kahramanımız yakışılı Yagami Light (hayran olduğum anime karakterlerinden biri) başarılı bir lise öğrencisidir, bir gün bahçede Shinigami(Death God)'nin düşürdüğü Death Note'u bulur, daha sonra yaşadığı dünyayı suçlardan arındırmak ve mükemmelleştirmek için bu defte
ri kullanmaya başlar. Suçlu ölümlerinin artmasıyla Japon Polis Teşkilatı (hihi JPT) başka ülkelerden de destek ( L kod adlı - animeübermensch sayılabilecek - dedektifimiz) alarak suçluları teker teker öldüren kişiyi yakalamak ister.

37 bölümden oluşan bu anime'nin bütün bölümleri şayet elinizde ise başından kalkmadan izleme şansınız var.
heyecanlı seyirler




6 Temmuz 2007 Cuma

bir çift el


Spor yorumcularından!!

Reha Muhtar:Yahu bu Olimpiyat Stadı çok kötü, maç başlıyor yarım saat sonra insanlar geliyor. Hani eskiden 2 film birden vardı, girerdin filmin ortasında sinemaya...
Turgay Şeren: Hatta üç üüüç!.. (Telegol - Star)

Milan - Schalke maçı 3-2 berabere devam ediyor. (PSV Eindhoven - Fenerbahçe maçı, Sabri Ugan)
Yahu bu Sven Goran Eriksson mudur, Motorola mıdır nedir, o kim ki konuşuyor? İngilizlerin paralı bir adamı, biz onların baldır bacak gezen İsveçli kızlarına bi şey diyor muyuz? (Osman Tanburacı)
Hakan, önünde kocaman bir kale, bir plase yapsan yetecek gole... (Şair İlker Yasin, Euro96 grup eleme İsviçre - Türkiye maçı, Hakan Sükür bir gol pozisyonunu kaçırdıktan sonra)
Prekazi geliyooooor vuruyoooooor, ohhhhha be Prekazi bu ne beee! (Orhan Ayhan)
Şampiyonlar ligi kurası öncesi, Telegol:
Güntekin Onay: Hocam, 1. gruptan hangi takımı istersiniz? Kim geçiyor aklınızdan?
Ahmet Çakar: Valla açıkçası Valencia'yı istiyorum.
Turgay Şeren: Ya Ahmet ben de, hatta onun şarkısı da var: Vaağlan si yaağ diye...

Bizim yakaladığımız pozisyonları Beşiktaş yakalasaydı fark olurdu!.. (Elazığspor Başkanı, 5-1'lik Beşiktaş maçından sonraki açıklaması)
Bülent Karpat: Nedir Metin?
Metin Tekin: Ne nedir Abi?
Bülent Karpat: Top diyorum, gol, nasıl oldu?

Topa son dokunamayan Carew... (Beşiktaş - Galatasaray maçı, Show Radyo spikeri)
İki takım da iyice durdu, sanki sahura kalkacaklar. O da ne! Hasan kalktı, ama durdu. (Galatasaray - Akçaabat Sebatspor maçı, Orhan Ayhan)
Maçın bitmesine 20 dakika kalmasına 10 dakika var. ( İlker Yasin, bir Beşiktaş maçı)
Matematik profesörü der ki:

Şampiyonluk şansı dersen bence %90 Fenerbahçe, %70 Beşiktaş, %50 Galatasaray şampiyon olur... (Engin Verel)
Gökmen Özdenak: Sergenciğim, sen Alex'in yanında Ferrari'sin.
Sergen Yalçın: Teşekkür ederim Abi! (Telegol - Star)

04 Nisan 2004, Telegol:
Güntekin Onay: Sayın seyirciler şu an aldığımız bir habere göre Konyaspor'un teknik direktörü Tevfik Lav geçirdiği trafik kazası neticesinde hayatını kaybetmiş.
Turgay Şeren: Ya bunu bırakın şimdi de, Gassaray güzel oynadı ama di mii?

Ersin ben senin geometri hocan olsam, sana sıfır veririm. (Kazım Kanat - Santra, ATV)
Top az daha Fenerbahçe golü olarak PSV fileleriyle buluşuyordu... (PSV Eindhoven - Fenerbahçe maçı, Sabri Ugan)
Sayın seyirciler, size İsviçreli futbolcular hakkında da bilgi vermek istiyorum, ama... Boşverin... (Türkiye-İsviçre maçını anlatan spiker)
Evet sayın dinleyenler, Kayseri Atatürk Stadı'nda golü kimse görmedi, kaleci Ivankov görmedi, 25 bin taraftar görmedi, ben bile görmedim... Diyebilirim ki; Ümit Karan kaleye şut atmadı, adeta tabancayla mermi attı, kurşun attı. Hey maşallah!.. (Kayserispor - Galatasaray maçı, Ümit Karan'ın golüyle gaza gelen Radyo 7 spikeri)
Ailton yan hakemi sözlü olarak uyardı. (Beşiktaş - Vaduz maçını anlatan spiker)
Evet sayın seyirciler, hakem Ukraynalı oyuncuyu maçtan sonra evlat edinecekmiş gibi davranıyor. (Ukrayna - Türkiye maçı, Ümit Aktan)
Evet sayın seyirciler maç başladı. Bu arada İsviçreli hakem aynı Tarzan'a benziyor... Gençliğimizde Tarzan'ın filmlerinde başrol oynayan artistin aynı gençliği... Vallahi çok yakışıklı... (Orhan Ayhan)
Galatasaray - Lazio maçı:
Güntekin Onay: Inzaghi vuruyoooorr...
Turgay Şeren: Bu Inzaghi'nin kardeşi mi?
Güntekin Onay: Evet.
Turgay Şeren: Kardeşi di mi?
Güntekin Onay: Evet Sayın Şeren.
Turgay Şeren: Belli, zaten suratı da benziyo bak.
Başka matematikçi de şöyle der:

Beşiktaş'ın şampiyonluğu matematiksel olarak değilse bile geometrik olarak bitti. (İlker Ateş)
Aurelio'nun devam edip edemeyeceği az sonra belli olacak! (PSV Eindhoven - Fenerbahçe maçı, Sabri Ugan)
Ukrayna oyuncu değiştiriyor. Husin girdi oyuna. Top onda... Karşısında Hüseyin var. Bizimkisi daha Hüseyin tabii. (Ukrayna - Türkiye maçı, Ümit Aktan)
Hamit evet... Hamit topu çok tutma ayağında... Bravo... Ama oraya değil... Ah!.. Hamit tekrar kazandı... Aferin!.. Hemen pas ver... Verdi... Okan... Okan koşsana oraya... Şimdi hemen defansa dönün... Aferin Volkan, aferin!.. Hemen çıkar topu elinden... Hakan sola koş... Bravo!.. Aferin!.. (Türkiye - Danimarka maçı, İlker Yasin)
İndirecekseniz indirin artık. (Kosta Rika - Türkiye maçında Levent Özdilek)
İki ucu zorlu değnek. (Türkiye - Yunanistan maçı, Mehmet Baturalp)
Yüzlerinde 'maç sonrası sevineceğiz, şimdi bekliyoruz, tedirgin bir bekleyiş içindeyiz' ifadesi var. (Japonya-Türkiye maçını anlatan spikerin tribünlerde maçı seyreden Federasyon yetkililerinin yüzlerindeki ifadeyle ilgili müthiş analizi)
- O topu gol yapmak için hiçbir şey yapmaya gerek yok. Orada ağaç olsa, gelip top çarpsa gol olur.
- Dedeler yarışında derece alamamış bir dede bile tekerlekli sandalyeyle o golü atardı. (Kasım 2002 Fenerbahçe-Bursaspor maçını Radyo D'den anlatan ve Washington'un kaçırdığı her gol sonrası sinirlenen Ümit Aktan)

Karlı bir gün, spiker Ümit Aktan: Sahadaki karların tamamı temizlenememiş, buradan bakıldığında saha yoğurtlu ıspanak gibi görünüyor.

Bak şu konuşana!
Ben Ertuğrul Sağlam'ı, Chelsea Menajeri Jose Mourinho'ya benzetiyorum.

(Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören)

Haydi hayırlısı!
Hakan, ona attırdığım gollerle gol kralı olacak.

(Lincoln)

Öz Beşiktaşlı!
Kimse benim kadar Beşiktaşlı olamaz, Ertuğrul bile...

(Rıza Çalımbay)

Tabii tabii!
Yılmaz Vural'ın centilmenliği elden bıraktığını ben hiç görmedim.

(Barbaros Çıdal - Futbol Pazarı, KanalTürk)

Demez Abi!
Canaydın, yeter demeye hakkın yok...
(Turgay Şeren - Akşam)

Nil Karaibrahimgil - Bronzlaşmak

4 Temmuz 2007 Çarşamba

shrek-transformers

Bu cuma transformers? shrek 3 e gitmeyen var mı bi de o var bu cuma, ayrıca bu cuma mübarek gün, ayrıca bu cuma CMYLMZ harbiye açıkhava, ayrıca bu cuma Ajda Pekkan Park orman, ya da ajdayı boşver havuz parkorman....Bu cuma ya da bir başka cuma tüm cumalar sizlerin olsun..sevgiler.

3 Temmuz 2007 Salı

Terazi Lastik Sınırlarımızı Aşıyor!!!

Çok sevgili dostlarım,mutluluklar söylüyorum ki..terazi-lastik kurulduğu 7 Haziran tarihinden itibaren 500 ziyaretçi barajını aşmış bulunmaktadır..bir aydan daha kısa bir süre içinde aldığı bu ilgi sayesinde Google Inc. tarafından PAGERANK uygulamasında 10 üzerinden 6 almıştır ( pek büyük bir rakam gibi gözükmeyebilir ama bu seviye oldukça yüksek bana inanınız... ) ve sizlerle paylaşmak istediğim bir bilgi daha sitemizin dünyanın her tarafından,anlayan anlamayan tarafından ziyaret ediliyo olduğudur.. Aşağıda sitemizi dünyanın hangi ucundan kimler takip ediyor bir listesini veriyorum ve acaba,ingilizce içerik burada yer almalı mı tartışmasını da başlatıyorum..:) hadi hayırlı uğurlu olsun..

Bulgaria Dimistov Reg
France Paris, Ile-de-France
France Mcon, Bourgogne
Germany Dirnismaning, Bayern
Germany Muenchen, Bayern
Germany Nidda, Hessen
Germany Berlin
Italy Teggiano, Campania
Italy Rome, Lazio
Malaysia Damansara, Wilayah Persekutuan
Malaysia Kuala Lumpur, Wilayah Persekutuan
Malaysia Kuala Menggalong, Sabah
Portugal Linda-a-Velha, Lisboa
Romania Reghin, Mures
Spain Salt, Cataluna
Spain Huesca, Aragon
Ukraine Melnikova, Luhans'ka Oblast'
United States Mercedes, Texas
United States Tulsa, Oklahoma
United States Bayonne, New Jersey
United States Malvern, Pennsylvania
United States Brooklyn, New York
United States Phoenix, Arizona
United Kingdom Hull, Kingston upon Hull, City of

ve bunun yanısıra; Ülkemizden

Ankara,Antalya,Burdur,Eskişehir,Bursa,İstanbul,Adıyaman,Kocaeli,Adana,İzmir,Zonguldak,Malatya illerimizden ziyaretçilerimiz bulunmaktadır..

Emeği,ve yazısı,katkısı bulunan herkese teşekkür ederim..

2 Temmuz 2007 Pazartesi

İmgesiz Düşler

oysa gündüz ne kadar cesurdu, geceye göre
tüm korkuların gölgelerle gelmekte
şerefsizce gitmemekte,
ta ki pencereden sızana dek, tik tak....
oysa, penceren sızarken güneş...
acılarım da damarlarımdan sızdı, gecede, ellerinle
-ki ellerinde zamanın bir saniyesinde güneş sızmıştı gecelerime...
harflerden oluşmayan kelimeler, seslerden oluşmayan konuşmalarla.
tüm söylenenler susulduğunda
sessizliğin çığlığında, yine korkular gölgelerle gelmekte
yelkovanın akrebi karalttığı
işte tam da o ada
bir kelebeğin rüyası ya
sanki okyanus ötesi, masum...
de ki olmayan mesafeye nisbet.
de ki olmayan korkuların gölgesinde
dedim ya hani bir rüya, hani kelebeğin, hani masum
dedim ya harflerin havada asılı kaldığı
kelimelerin anlamsız, anlamların kayıp olduğu
yelkovanla akrebin karalttığı ve ellerinin artık aydınlatamadığı
bir geleceğin rüyasıysa yaşadığım
yaşamaya değmezmiş be gülüm;
ne gölgelerle, ne akrep ne de yelkovanla...

Camelius-Morango-Yako-Noivinha
 
Site Meter